Islam'da rüyanin önemi ve rüya tabirleri

Islam'da rüyanin önemi ve rüya tabirleri

Sözlükte “görmek” anlamindaki rü’yet kökünden türeyen rü’yâ kelimesi uyku sirasinda zihinde beliren görüntülerin bütününü (düs) ifade eder. Sözlük anlami ayni olan hulm (çogulu ahlâm) ise daha çok korkunç düsler için kullanilir. Hz. Peygamber, “Rüya Allah’tan, hulm ise seytandandir” demistir. (Buhârî, “Ta?bîr”, 3, 4, 10, 14; Müslim, “Rü?yâ”, 2; Tirmizî, “Rü?yâ”, 5)

Rüyalarin rahmânî olanina “rü’yâ-yi sâdika, sâliha, hasene”; seytânî olanina “hulm” denilir. Ehâdis, menâm ve mübessirât kelimelerinin de “rüya” anlaminda kullanimlari vardir. Adgas (ot demetleri) kelimesinin bir âyette ahlâma izâfe edilmesiyle ortaya çikan “adgasü ahlâm” tabiri (Yûsuf 12/44) “yasi kurusuna karismis ot demetleri gibi yenisi eskisine karismis uyku halleri, hiçbir anlami olmayan karmakarisik hayaller” anlamina gelmektedir. Tasköprizâde rüyanin düsünme yetisinin (nefs-i nâtika) bir islevi oldugunu, hakikatinin olmamasi durumunda insanda var olan yetilerin yaratilmasinin bir anlami olmayacagini söyler (Miftâ?u’s-sa?âde, I, 335).

Rüya insanla birlikte var olan bir olgudur. Insan fizyonomisi üzerinde yapilan arastirmalar rüyanin yeme içme gibi bir ihtiyaç oldugunu göstermektedir. Ilkel toplumlar yasanan olaylarla görülen rüyalarin ayirt edilmesi hususunda uzun süre tereddüt etmis ve rüyada görülenlerin uyanikken yasananlar kadar gerçek oldugunu düsünmüstür. Eski Misirlilar, Asurlular ve Yunanlilar’da kâhin ve büyücülerin en önemli görevlerinden biri rüyalari yorumlamakti.

KUR’ÂN’DA RÜYA YORUMU

Kur’ân-i Kerîm’de Hz. Ibrâhim, Yûsuf ve Misir hükümdarinin gördügü rüyalardan söz edilmekte (Yûsuf 12/4-5, 43, 100; es-Sâffât 37/105), Resûl-i Ekrem’in gördügü bir rüyanin dogru çiktigi Allah tarafindan bildirilmektedir (el-Feth 48/27).

Kur’an’da rüyalarin yorumu için “ta‘bîrü’r-rü’yâ” (Yûsuf 12/43), “te’vîlü’r-rü’yâ” (Yûsuf 12/100), “te’vîlü’l-ahlâm” (Yûsuf 12/44), “te’vîlü’l-ehâdîs” (Yûsuf 12/6, 21) tamlamalari ve “iftâ” (hüküm açiklama) kelimesinin çesitli türevleri (Yûsuf 12/43, 46) kullanilmistir.

HZ. YUSUF’A ÖGRETILEN RÜYA YORUMU 

Hz. Yûsuf’a rüyalarin yorumunun ögretildigi (Yûsuf 12/6, 21), Hz. Ibrâhim, Ya‘kub ve Yûsuf’un gördükleri rüyalari tabir ederek bu yorum isiginda hareket ettikleri (Yûsuf 12/4-6; es-Sâffât 37/102) belirtilmektedir.

Kur’ân-i Kerîm’de Hz. Ibrâhim’den rüyasinda oglunu kurban etmesinin istendigi (es-Sâffât 37/100-113), Hz. Yûsuf’un rüyasinda on bir yildizin, ay ve günesin kendisine secde ettigini gördügü ve bu rüya ile onun ileride peygamber olarak seçilecegine isaret edildigi (Yûsuf 12/4-5), yine Yûsuf’un Misir’da hapse atilmasi sirasinda hapisteki iki gencin ve Misir kralinin(Yûsuf 12/36, 41-49) gördügü rüyalari yorumladigi (Yûsuf 12/99-100) haber verilmektedir.

PEYGAMBERIMIZ’IN RÜYALARI

Cenâb-i Hak, Bedir Gazvesi öncesinde Resûlullah’a düsmanlarinin sayisini rüyasinda az göstermis (el-Enfâl 8/43), Hudeybiye öncesinde Müslümanlarla birlikte Mekke’ye girecegine iliskin gördügü rüya bir yil sonra gerçeklesmis (el-Feth 48/27), Hz. Peygamber’den mûcize göstermesini isteyenlere karsi Bedir Gazvesi veya Mekke’nin fethi öncesinde gördügü rüyalardan söz edilmistir.

HADISLERDE RÜYANIN YERI VE ÖNEMI – SALIH RÜYA

Hadislerde rüyanin insan hayatindaki yerine ve önemine defalarca deginilmistir. Resûl-i Ekrem’e ilk vahiy sâlih rüya seklinde gelmis, alti ay müddetle vahiy bu sekilde devam etmistir.

Bir hadiste yirmi üç yillik vahiy müddeti içerisindeki bu alti aylik zaman dilimi kastedilerek, “Müminin sâdik rüyasi nübüvvetin kirk altida biridir” buyurulmus (Buhârî, “Ta?bîr”, 5; Ibn Mâce, “Ta?bîr”, 1; Tirmizî, “Rü?yâ”, 2-3), vahyin kesilmesine karsilik mübessirâtin devam ettigi bildirilmistir (Buhârî, “Ta?bîr”, 6).

Hadis mecmualarinda “Kitâbü’r-Rü’yâ” ve “Kitâbü Ta‘bîri’r-rü’yâ” basligi altinda Hz. Peygamber’in rüyalarina ve yorumlarina yer verilmistir. Resûlullah’in sabah namazindan sonra sahâbîlere, “Içinizde rüya gören var mi?” diye sordugu, varsa tabir ettigi (Buhârî, “Ta?bîr”, 47; Ebû Dâvûd, “Îmân”, 10; Dârimî, “Rü?yâ”, 13), zaman zaman kendi rüyalarini da anlattigi ve tabir ettigi yahut ashaptan birine tabir ettirdigi, güzel rüyalarin anlatilip tabir edilmesini hos karsiladigi, kötü rüyalarin anlatilmasini ve tabir edilmesini istemedigi belirtilmistir.

Öte yandan ashap içinde Hz. Ebû Bekir’in rüyalari isabetli tabir ettigine dair yaygin bir kanaat vardir. Ezani ilk önce rüyasinda görenin Abdullah b. Zeyd b. Sa‘lebe oldugu ve Resûl-i Ekrem’in de bunu onayladigi bilinmektedir (Ebû Dâvûd, “?alât”, 28; Ibn Mâce, “E?ân”, 1).

RÜYANIN OLUSUMUNU ANLATAN AYET

Tefsir âlimleri rüyanin olusumunu genel olarak Zümer sûresinin 42. âyetine dayanarak açiklar. Söz konusu âyette Allah’in ölmek üzere olanlarin canini aldigi, ölmeyenleri de uykularinda -bedenlerinden alip kendilerinden geçirdigi-, ardindan ölümüne hükmettigi kimselerin canlarini yaninda tuttugu, ötekilerini belli bir süreye kadar saliverdigi bildirilmektedir. Uyuyan insanda idrak bulunmadigini belirten Mu‘tezile âlimleri rüyada görülenlerin hayalden ibaret oldugunu söylemistir.

Islam âlimlerinin büyük çogunluguna göre rüya insanin ruhu ile gördügü ve akli ile idrak ettigi bir olaydir. Rüya, mâna âleminden rü’yet âlemine semboller seklinde indirilen ilham olarak da degerlendirilir. Sûfîler ise rüyayi uykuda misal âlemini seyreden ruhun gördüklerini uyaninca hatirlamasi seklinde açiklamaktadir. 

Dinî literatürde üç çesit rüyadan söz edilir.

ÜÇ ÇESIT RÜYA

1. RAHMÂNI RÜYA

Rüya denildiginde ilk akla gelen budur; bu rüyaya “rü’yâ-yi sâdika, rü’yâ-yi sâliha” da denir.

Bu tür rüyayi mübessirât diye niteleyen Hz. Peygamber, “insanin metafizik âlemle olan iliskisi ve oradan aldigi müjdeleyici bilgi ve isaretler” anlamina gelen mübessirâtin nübüvvetin sona ermesinden sonra da devam edecegini bildirmistir (Buhârî, “Ta?bîr”, 5; Tirmizî, “Rü?yâ”, 2-3; Ibn Mâce, “Ta?bîr”, 1).

2. SEYTANI RÜYA

Seytanin aldatma, vesvese ve korkutmalariyla meydana gelen karisik hayaller, düsler, telkinlerdir. Bunlarin anlatilmasi ve yorumlanmasi tavsiye edilmemistir.

3. NEFSANI RÜYA

Nefsin hayal ve kuruntulari, uyku esnasindaki dis etkiler ve günlük mesgalelere iliskin rüyalardir.(Seyyid Süleyman el-Hüseynî, I, 4)

Rüya konusunda genel görüsleri derleyen Ali b. Hüseyin el-Mes‘ûdî, ruhun dinginlik ve berraklik derecesine göre rüyalarin az veya çok gerçek çikacagini belirtir (Mürûcü’?-?eheb, II, 175-179).

Gazzâlî rüyayi, uykuda insan ruhu ile levh-i mahfûz arasindaki perdenin kalkmasiyla levhte yazili olan seylerin bazisinin insan kalbine yansimasi olarak açiklar (Ihyâ, IV, 903). Fahreddin er-Râzî de benzer açiklamalar yapar (Mefâtî?u’l-gayb, XVIII, 135).

UYKUDA MÂNALAR ÂLEMINE DALMAK

Ibn Haldûn’a göre rüya, uykuda insan ruhunun mânalar âlemine dalmasi sonucunda gaipten kendisine akseden varliklara ait sekil ve sûretleri bir anda görmesinden ibarettir. Eger bu akis zayif, hayaldeki remzi de açik bir sekilde aksettirmiyorsa tabire muhtaçtir (Mukaddime, I, 380-384).

Ibn Haldûn, Mu?addime’nin meslekler bölümünde rüya tabiri ve tabircilerinden, rüyanin dogruluguna delâlet eden alâmetlerden ve rüyanin vahiyle münasebetinden söz eder (II, 1136-1141).

ALLAH RÜYADA GÖRÜLEBILIR MI?

Kelâm âlimleri rüyayi Allah Teâlâ’nin rüyada görülüp görülemeyecegi ve rüyanin bilgi kaynagi olup olmadigi yönünden tartismistir. Allah’in rüyada görülüp görülemeyecegi meselesinde Sîa ve Mu‘tezile âlimlerinin görüsü olumsuz, Ehl-i sünnet’in görüsü olumludur.

“Beni rüyasinda gören gerçekten görmüs demektir, çünkü seytan benim sûretime giremez”hadisi sebebiyle (Buhârî, “?Ilim”, 38, “Ta?bîr”, 10; Müslim, “Rü?yâ”, 10-11; Tirmizî, “Rü?yâ”, 4) Hz. Peygamber’in rüyada görülebilecegi görüsü genelde olumlu karsilanmistir.

Kelâm âlimlerinin umumi kanaatine göre rüya kesin bilgi vasitasi degildir; dolayisiyla rüyada Resûl-i Ekrem’i görerek ondan tâlimat aldigini söyleyenlere itibar edilmez. Hz. Peygamber, “Uyanincaya kadar uyuyan kisiden kalem kaldirildi” buyurmustur (Buhârî, “?alâ?”, 11; “?udûd”, 22; Ebû Dâvûd, “?udûd”, 17). Buna göre mükellef olmayan bir kisinin uykusunda gördükleriyle nasil amel edilebilir? (Üsâme M. el-Avadî, s. 46-49).

Mutasavviflar ise çok önemli konularda rüya yoluyla elde ettikleri bilgilere dayandiklarini ileri sürmektedir. Buna örnek olarak varlik mertebelerini mübessirât yoluyla Resûlullah’tan aldigini iddia eden Muhyiddin Ibnü’l-Arabî gösterilebilir. Siîler de mâsum imamin rüya yoluyla gördügü hususlarin hüccet oldugu kanaatindedir (Mirza Muhsin el-Usfûr, s. 68-88).

RÜYADAKI SEMBOLLERIN ANLAMLARI

Islâm filozoflari rüyayi birtakim sembollerin (sûretler) mütehayyile gücünden ortak duyuya yansimasi olarak izah eder. Onlara göre sâdik rüyalar nefsin melekût âlemiyle iliskisinden ortaya çikar.

Ya‘kub b. Ishak el-Kindî, Uyku ve Rüyanin Mahiyeti Üzerine adli risâlesinde uyku ve rüyanin nefsin bir fonksiyonu oldugunu, rüya yorumunun tabiat bilimleri arasinda önemli bir yer tuttugunu belirtir. Kindî, uykuda devre disi olan duyu güçlerine mukabil tasarlama ile düsünme güçlerinin serbest kaldigini, böylece rüya olayinin gerçeklestigini söyler (Felsefî Risaleler, s. 130).

Fârâbî de rüyalari muhayyile gücüyle iliskilendirmekte, bu gücün rüyalarin olusumunda belirleyici bir islevinin bulundugunu kaydetmektedir (el-Medînetü’l-fâzila, s. 108-113). Rüyalarin sebebini ve yorumunu açiklamak üzere el-?avl fî sebebi’l-menâmât adli bir risâle yazan Ibn Sînâ’ya göre rüya nefsin muhayyile gücünün etkiye açik olma özelligiyle meydana gelmekte olup güçlü konuma geçmis olan nefis uykuda fizik ötesi âlemden bilgi alabilmektedir.

Muhayyilesi dis duyularin denetimi disinda kalan kisinin fizik ötesi âleme yönelisi artar. Beden sagliginin bozuk olmasi ve muhayyile ile hatirlama güçlerinin iyi çalismamasi gibi engeller bulunmadigi takdirde nefis muhayyileden kurtularak ilâhî âleme yönelir. Bu esnada oradan gelen bilgiler nefiste yer eder, böylece metafizik âleme iliskin bir algi gerçeklesmis olur. Bazan muhayyile gücü nefisle fizik ötesi âlemin arasina girerek görüntüyü engeller.

Ibn Sînâ’ya göre rüyalar yalniz metafizik âlemden nefse gelen etkilere dayanmaz, ayrica insanin fizyolojik durumundan kaynaklanan rüyalar da sözkonusudur. Aç kimsenin rüyada yiyecek, üsüyenin ates görmesi bu türdendir. Bu durumda nefis ilk gördügü seyler üzerine hayaller olusturmaya baslar. Bunlar karisik rüyalar olup ancak tabirle açiklanabilir.

Muhayyile gücü bazan olaylari gerçek sekliyle, bazan benzerleriyle tahayyül eder, bazan da nefis melekût âlemiyle iletisime girmeksizin bir seyi gerçekten müsahede ediyormus gibi davranir, halbuki nefsin gördügü sey onun sûreti degil benzeridir (Durusoy, s. 106-114).

RÜYADA IÇ VE DIS ETKENLERIN ROLÜ

Modern fizyoloji ve psikoloji, arastirmalarini rüyalarin olusmasinda dis ve iç etkenlerin rolleri üzerinde yogunlastirmistir. Genellikle fizyolojide rüyanin büyük beyindeki benlik olaylariyla ilgili oldugu, dis ve iç etkenlere bagli sekilde olustugu kabul edilmektedir.

Bazi bilim adamlari rüyanin görüldügü anin tam olarak belirlenmesini saglayan fizyolojik ipuçlari bulmustur. Insan, hayatinin yaklasik üçte birini uyku ile geçirir ve bu esnada beden dinlenir. Rüya ise daha çok hizli göz hareketleri (REM) adi verilen ara evrelerde görülür.

Hâfiz olanlarin rüyada ezberlerini tekrar etmesi örneginde oldugu gibi günlük hayatta bazi isler üzerinde yogunlasanlarda REM uykusunun arttigi gözlenmektedir. Uyku ve rüyanin vücudun dinlenmesi, duygularin ve mizacin düzenlenmesi, bilinç altinin açiga çikmasi gibi biyolojik, fizyolojik ve psikolojik islevleri vardir (Güven – Belbagi, s. 48-52).

 

ISLAM KÜLTÜRÜNDE RÜYALARIN YORUMLANMASI

Islâm kültüründe rüyalarin yorumlanmasi (tabir) yaygin bir uygulamadir. “Uykuda yasanan olaylarin enfüsî ve âfâkî yönlerini ayirt edip bir karîne ile onlarin ötesindeki hakikate geçme” demek olan tabir sembolik bir dilin çözümlenmesidir. Rüya tabiri yapanlara “muabbir”, bu maksatla yazilan kitaplara “tâbirnâme” denilmektedir.

Rüya tabir edenin rüyada görülen hayalî sekillerin iç ve dis yönlerini ayirt edip bir karîne ile ötelerindeki hakikate ulasmasi, rahmânî olanini seytânî olanindan ayirt edecek maharette olmasi gerekir. Çünkü bazi insanlara rüyada olaylar “filtrelendirilmis” olarak, bazilarina da “filtresiz” gösterilir. Bu sebeple Tasköprizâde, eski Yunanlilar’da ayak takiminin rüyalarina degil filozof ve devlet adamlarinin rüyalarina önem verildigini belirtir (Miftâ?u’s-sa?âde, I, 335).

RÜYA TABIRCISININ BILMESI GEREKENLER

Rüya tabircisinin Kur’an’da geçen tesbihleri ve sembolik ifadeleri bilmesi, rüyalari yorumlarken bunlardan yararlanmasi gerekir. Ayrica kelimelerin etimolojisini, darbimeselleri, deyimleri iyi bilmelidir.

Her ne kadar rüya tabirinin Allah vergisi oldugunu, dolayisiyla sonradan kazanilamayacagini ileri sürenler varsa da çogunluk, onun sembollerle ifade edilen sifreleri çözmeye dayanan bir maharet sayildigi ve bu hususta basarili olmak isteyenlerin rüyanin cinsi, sinifi ve tabiati gibi hususlari bilmesi, bunlardan birini digeriyle telif etmeyi basarmasi ve yorumlamak istedigi rüyanin nerede, nasil, ne zaman ve kim tarafindan görüldügünü tesbit etmesi gerektigini söylemektedir.

ISLAM GELENEGINDE RÜYA

Islâm geleneginde rüya tabiriyle ilgili olarak Dânyâl, Ca‘fer es-Sâdik, Ibn Sîrîn, Ebû Ishak Ibrâhim el-Kirmânî, Câbir el-Magribî, Nasr b. Ya‘kub ed-Dîneverî, Ibn Ebü’d-Dünyâ, Abdülganî en-Nablusî ve Seyyid Süleyman el-Hüseynî gibi müelliflere nisbet edilen eserler önemlidir.

Bilhassa Muhammed b. Sîrîn’in rüya tabirlerini konularina göre siralayan Kitâbü Ta?bîri’r-rü?yâ’si, Abbâsî halifelerinden Mehdî-Billâh döneminde yasayan Ibrâhim el-Kirmânî’nin Kitâb-i Düstûr’u, Ibn Kuteybe’nin Kitâbü Ta?bîri’r-rü?yâ’si, Memlük kumandanlarindan Halîl b. Sâhin’in el-Isârât fî ?ilmi’l-?ibârât adli eserinden esinlenerek Seyyid Süleyman el-Hüseynî tarafindan yazilan Kenzü’l-menâm ve Abdülganî en-Nablusî’nin Ta??îrü’l-enâm fî ta?bîri’l-menâm adli eseri zikredilebilir.

Bu konudaki literatürü tanitan çalismalara örnek olarak N. Bland’in “On the Muhammedan Science of Tabir or Interpretation of Dreams” adli makalesi (JRAS, XVI [1856], s. 118-171), Annemarie Schimmel’in Halifenin Rüyalari, Islamda Rüya ve Rüya Tabiri adli eseri, Siî müellifleri tarafindan yazilan rüya tabiriyle ilgili eserler için Mirza Hüseyin en-Nûrî et-Tabersî’nin Hz. Peygamber’in, diger peygamberlerin, on iki imamin ve daha baska kisilerin rüyalarina yer veren Dârü’s-selâm fîmâ yete?alla?u bi’r-rü?yâ ve’l-menâm’i (Beyrut 1412/1992) gösterilebilir.

TASAVVUFTA RÜYA

Ilk zâhid ve sûfîlerden itibaren rüya tasavvufun önemli bir konusu ve bilgi kaynagi olmustur. Peygamberlerin gördügü rüyalar vahiy, takvâ sahibi müminlerle velîlerin gördügü rüyalar ilham mahiyetindedir. Gazzâlî, Resûl-i Ekrem’den sonra vahiy gelmeyeceginden gayb âlemiyle iliskinin rüya ile kuruldugunu belirtir (I?yâ?, IV, 488; el-Mün?i?, s. 44).

Ilk sûfî müelliflerden Muhammed b. Ibrâhim el-Kelâbâzî et-Ta?arrûf’ta, Kuseyrî er-Risâle’de rüya konusuna müstakil bir yer ayirmistir. Kuseyrî’ye göre rüya bir nevi keramettir; mahiyet olarak kalple ilintilidir, kalbe gelen hâtir (mânevî hitap) ve muhayyile ile tasavvur edilen bir haldir; uykuda bütün his ve suur hallerinin tamamen yok olmadigi bir sirada görülür.

Rüya, insanlarin kalplerinde yaratilan ve karar kilan seyin tahayyül ve tasavvur yoluyla idrak edilmesidir.

Insan uyudugu zaman bes duyu organi ile maddî âleme ait seyleri his ve idrak etme kabiliyeti kendisinden gider; duyulur ve zorunlu bilgilerle mesgul olan muhayyile ve tasavvur melekesi kendisini bu gibi seylerden siyirir. Uyandigi zaman rüyada gördügü hallerin uyanik iken müsahede ile hissettigi duyulur ve zorunlu bilgilere nazaran zayif oldugunu görür. Bir seyi uyanik iken görmekle rüyada görmek arasindaki fark gün isiginda görmekle lamba isiginda görmek arasindaki farka benzer (Kuseyrî, s. 715).

SALIH MÜMINLERIN GÖRDÜGÜ RÜYALAR

Tasavvuf kaynaklarina göre Hak’tan ve rüya meleginden kaynaklanan rüyalara sâdik rüya, nefisten ve seytandan kaynaklananlara kâzib rüya denir.

Sâlih müminlerin gördügü rüyalar genellikle müjdeleyici nitelikte oldugundan bunlara büsrâ veya mübessire adi verilir (a.g.e., s. 714). Uyari niteliginde olan rüyalar da vardir. Bu tür rüyalara tahrîr (bilgilendirme) rüyalari denilir. Ibadet ve taatten uzaklasan kula bu türden rüyalar gösterilerek tövbeye ve kulluga yönlendirilir.

Sâdik rüyalarin üçüncü kismi ilham rüyalaridir. Kisi bu tür rüyalarda kendini din ve hayir hizmetlerinde bulunurken görür. Ilham rüyalarinin gösterilmesindeki amaç kullugun daha da arttirilmasidir. Seytandan veya nefisten kaynaklanan ve adgasü ahlâm ya da kâbus adi verilen kâzib rüyalar karisik, anlamsiz ve genellikle hüzün vericidir (Ibnü’l-Arabî, el-Fütû?âtü’l-Mekkiyye, II, 495).

RÜYA ÂLEMI

Tasavvufta rüya sadece uykuya has degildir. Sûfîlere göre âlem bir hayal, rüya da hayal olan âlemin müsahedesidir. Bir hadiste, “Insanlar uykudadir, ölünce uyanirlar” buyurulmustur. (Aclûnî, II, 313) Insan âhirette dünya hayatinin bir rüya ve hayalden ibaret oldugunu anlayacaktir.(Mevlânâ, III, 141; IV, 291)

Rüya uykuda, uyanikken ve uyku ile uyaniklik arasinda görülebilir. Sûfîler bu anlamda rüyalari vâkiat, hayâlât, havâtir, idrâkât, letâif gibi yakin anlamli kelimelerle ifade etmisler, uyku için de mâna kelimesini kullanmislar, tasavvufî âdâba riayet ederek sâdik rüyalara nâil olmak için uyuyan kimseye “Hakk’in vahdet ve mâna âlemine misafir olan kimse” anlaminda mihman demislerdir.

Bazi sûfîler uyanik olmanin uykuda olmaktan daha iyi oldugunu söylerken bazilari rüyada Allah’i, Hz. Peygamber’i ve evliyayi görmenin mümkün oldugunu belirterek uykunun ayri bir önemi bulundugunu ileri sürerler.

Nitekim Resûl-i Ekrem, “Rüyada beni gören gerçekten beni görmüstür, çünkü seytan benim sûretime giremez” buyurmustur (Buhârî, “?Ilim”, 38, “Ta?bîr”, 10; Müslim, “Rü?yâ”, 10-11; Tirmizî, “Rü?yâ”, 4).

Bâyezîd-i Bistâmî rüyada gördügü Allah’a kendisine nasil varacagini sordugunda, “Nefsini birak da öyle gel” cevabini almis (Kuseyrî, s. 719), Râbia el-Adeviyye, Resûlullah’in, “Beni seviyor musun?” seklindeki sorusuna, “Ey Allah’in resulü! Seni kim sevmez ki? Fakat Hak Teâlâ’nin muhabbeti her tarafimi öyle kaplamistir ki O’ndan baskasina gönlümde yer kalmamistir” diye karsilik vermistir (Ferîdüddin Attâr, s. 80).

RÜYADA IRSADLA VAZIFELENDIRILMEK

Bazi sûfîler, rüyalarinda Allah’tan ve Hz. Peygamber’den aldiklari isaret üzerine irsad faaliyetine baslamistir. Rivayete göre halk, Cüneyd-i Bagdâdî’den kendilerine vaaz etmesini istemis, Cüneyd, üstadi Serî es-Sakatî’nin halkin bu arzusuna uymasini söylemesine ragmen kendini irsada ehil görmediginden bu ise baslamayi göze alamamis, ancak rüyasinda Resûl-i Ekrem’den halkin istegi yönünde bir isaret alinca tutumunu degistirmis, ayni gece Serî de rüyasinda Allah’tan bu yönde bir isaret aldigini kendisine aktarinca irsada baslamistir (Hücvîrî, s. 183; Ferîdüddin Attâr, s. 422).

Bazi sûfîler de gördükleri bir rüyanin ardindan tasavvuf yolunu tutmustur. Üzerinde “Allah” yazili bir kâgidin yolda çignendigini gören Bisr el-Hâfî, yerden kâgidi alip misk ile kokulandirdiktan sonra yüksekçe bir duvara koymus, o gece rüyasinda, “Ismimi aziz kildin, ben de seni iki cihanda aziz kilacagim” diyen bir ses isitmis, bunun üzerine tövbe edip tasavvuf yoluna girmistir (Kuseyrî, s. 68). Gördükleri rüya neticesinde hidayete eren gayri müslimler de vardir (Safedî, II, 47).

SUFILERIN RÜYALARI

Kaynaklarda bazi sûfîlerin virdlerini rüyada Hz. Peygamber’den aldiklari belirtilir. Kuseyrî, Ebû Bekir Muhammed b. Ali el-Kettânî’ye “yâ hay, yâ kayyûm! Lâ ilâhe illâ ente” zikrini rüyasinda Resûlullah’in ögrettigini söyler (er-Risâle, s. 719). Bazi sûfî müellifler eserlerini Resûl-i Ekrem’den aldiklari tâlimatla yazdiklarini ileri sürmüstür. Muhyiddin Ibnü’l-Arabî, 627 Muharreminde (Aralik 1229) Dimask’ta Hz. Peygamber’i rüyasinda gördügünü, onun kendisine bir kitap uzatarak, “Bu Fü?û?ü’l-?ikem’dir, bunu al ve halkin faydasina sun” dedigini, bunun üzerine kitabi alip fazlasiz ve noksansiz halka sundugunu ifade eder (s. 47). F

elçli olan Muhammed b. Saîd el-Bûsîrî, Resûl-i Ekrem’i övmek için ?a?îdetü’l-bürde’yi yazmis, bu kaside hürmetine kendisine sifa vermesi için dua etmis, bir süre sonra Hz. Peygamber rüyasinda elini onun yüzüne sürerek hirkasini üzerine atmis ve Bûsîrî iyilesmistir (Kütübî, III, 368). Muhammed Ikbal 1913’te Lahor’da Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’yi rüyada görmüs, Esrâr-i ?ôdî adli eserini onun isaretiyle kaleme almistir.

Kaynaklarda, sûfîlerin rüyalarinda vefat eden velîleri görüp onlara âhiret ve kabir halleriyle ilgili sorular sorduklarina dair birçok örnek nakledilmektedir. Bisr el-Hâfî rüyasinda Hz. Ali’yi görmüs ve kendisinden su nasihati almistir: “Sevap umarak zenginlerin fakirlere ikramda bulunmasi ne kadar hos ise Allah Teâlâ’ya güvenen fakirlerin zenginlerden uzak durmasi da o kadar hostur”(Kuseyrî, s. 720).

TARIKATTA RÜYALAR SEYRÜ SÜLUKUN BIR PARÇASIDIR

Tasavvufî hayatta rüya mârifet, hikmet, vaaz, irsad, uyari vb. hususlarin kaynagidir. Pek çok dinî ve ahlâkî hakikate rüyada vâkif olunmustur. Birçok sûfî, zâhid ve velî gördügü rüyaya göre hayatina ve davranislarina yön vermistir.

Tarikatlarda rüyalar seyrü sülûkün bir parçasi olarak görülmüstür. Mürsidin öncelikle görevlerinden biri müridinin gördügü rüyayi tabir etmektir. Rüyalar sâlikin egitiminde mürside yardimci olmakta, ayrica sâlik tarafindan katedilen mânevî mertebeyi göstermektedir.

RÜYA TABIRLERININ USULLERI

Rüya tabirinin belirli usulleri vardir. Rüyalar enfüsî ve âfâkî olmak üzere iki sekilde tabir edilir. Tasavvufî rüyalar enfüsî, tasavvufî olmayanlar âfâkî olarak yorumlanir. Rüyalarda görülen motiflerin neyi sembolize ettigini açiklayan birçok eser kaleme alinmis, böylece tasavvuf edebiyatinda tâbirnâme, güzârisnâme, ta‘bîrât-i vâkiât, ta‘bîrât-i rü’yâ, rüyânâme, vâkianâme, seyirnâme gibi isimlerle anilan bir tür gelismistir.

TÂBIRNÂMELER

Ibnü’l-Arabî’nin Ta?bîrnâme-i Mu?yiddîn ?Arabî’si, Abdülganî en-Nablusî’nin Ta??îrü’l-enâm fî ta?bîri’l-menâm’i, Kürd Muhammed Efendi el-Halvetî ve Karabas Velî’nin Ta‘bîrnâme’leri, Yigitbasi Ahmed Semseddin’in Ravzatü’l-vâsilîn’i, Kutbüddinzâde Iznikî’nin et-Ta?bîrü’l-münîf ve’t-te?vîlü’s-serîf’i tasavvufî rüya tâbirnâmelerinin en meshurlaridir.

Bazi sözde sûfîlerin, “Rüyada Hz. Peygamber’i gördüm, bana sunu söyledi, bunu emretti”diyerek dinî hükümlere göre amel etmeyi terketmesi hatadir. Çünkü peygamberler disindaki insanlarin rüyalari ile amel etmeleri, amellerinin ser‘î hükümlere aykiri olmamasi sartina baglidir.

Rüya her ne kadar vahyin bir parçasi ise de tamami degildir. Rüyanin vahyin bir parçasi olmasi rüyayi gören kisinin sâlih ve takvâ sahibi olmasina baglidir. Bazi rüyalarin seytanin vesvesesi veya nefsin arzusu seklinde gerçeklesmesi daima ihtimal dahilindedir.

Rüya rüyayi görenden baskasini baglamadigi gibi rüyayi göreni de her zaman baglamaz. Rüya kisiye has ve ferdî bir bilgi kaynagidir. Hiçbir zaman genel ve kesin bir hüküm ifade etmez.

Kaynak: Diyanet Islam Ansiklopedisi